31 Ağustos 2015 Pazartesi

İLK ADIM MI NE



 Şu an kussam, bizim evin adresini, T.c. kimlik numaramı, adımı soyadımı, telefon numaramı kusarım. Ama iyi ki kusabilen bir insan değilim.
   Bugün var ya bir an' yeter lan istemiyorum okumak' diye çekip gidecek kadar oldum. Saatlerce ayakta durdum, oradan oraya koştum, aradığım binayı bulamadım... Zaten bir gör, Muğla'nın yarısını üniversite yapmışlar hayvan gibi kocaman ya :))
   Sabah 10'da çıktık bu arada uykusuz gittim yani. 12 gibi Muğla'daydık.
  Vesikalık fotoğraf denen o lanet şey eksik. Bir fotoğrafçı bulduk, ben zaten kasıyorum. Hayatta en çok nefret ettiğim şeylerden biri vesikalık çekilmek. Adam da bir suratsız sanki fotoğraf çekmeyecek de ameliyat yapacak öyle ciddi. Bir iki poz çekti, onca ışık gözüme hücum edince yine bok gibi çıktım tabi. Sıcak hava, bir de uykusuzum. Alıp o kamerayı 'al sana fotoğraf' diye flaşını gözünde patlatasım geldi adamın, domuz suratlı şey. Oradan çıktık İnternet cafeye, yazıcıdan çıkarılacak belgeler var. Onu da çıkarıp üniversiteye gittik. Eğitim fakültesinin önünde stand açmışlar yurt tanıtımı için. Biz inince kapalı bir bayan bize doğru geldi, bir güler yüzlü, sıcak kanlı... Böyle konuşkan bir insan bizi karşıladı. Orada söylememe gerek yok diyanet vakfına bağlıymış yurt. Önce kayıt yaptıralım üniversiteye dedik gittik öğrenci işlerine. Belgeleri verdik o lanet bilgi formunu doldurup çıktısını vermemiz lazımmış. Benim haberim yok öyle bir şeyde yazmıyordu gereken belgeler arasında. Kadın git bilmem nerede doldur dedi. Sistem kabul etmiyor tekrar aynı kadına söyledim açmıyor diye. O bir yerleri aradı birazdan dene diye beni yolladı. Yine form için çıktı alınacak yere gittim. Oradaki adam çok tatlı, gelen herkese hocam diyor. Bunu eğitim fakültesi olmasına bağlıyorum :) Denedik açıldı, doldurduk kaydet deyince tüm bilgiler kayboldu. Hay lanet olsun orada ayakta dolduruyorum zaten bilgisayarda, o sıçtığım ev adresimi en az 10 kere daha yazdıktan sonra isyan edecek hale geldim. Tekrar yaptım ama kayboldu diye ağlayacaktım kadına resmen gide gele çürüdüm yani. Herhalde insafa mı geldi ne yaptıysa onunla beraber doldurduk ve kaydımı yaptı şükür.
 Daha sonra 3. kata çıkın bilmem kim hoca ders kaydınızı yapacak diye yolladı. Adamın adını da anlamadım ya neyse, çıkıp sordum yabancı diller yüksek okuluna git hazırlık için dedi. Bu kez de beni bilmediğim bir kara deliğe yolladılar. Zaten o ilk kadını alıp kafasını bütün fakültelerin duvarına sürtecektim. Arabayla gidip binayı aramaya başladık ama yok. Geliyoruz, çıkıyoruz, geçiyoruz o bina yok yok yok... Kaybolmaya kalksam her yer orman yani. İki tane cıfır geçiyordu onlara sordum tarif ettiler ve sonunda bulduk. Çok cici aslında her yerde yabancı dille ilgili şeyler. İki tane nemrut suratlı kadının yanına ders kaydı değil hazırlık için seviye tespit sınavına kaydolacakmışım. Yine bir ton belge verdiler al doldur diye. Aynı şeyleri yazarken tüm kimlik bilgilerime ve bana yanlış yeri tarif eden kadına saygılarımı iletiyordum. Hayır oradaki kadının biri bir suratsız ne desen carlıyor. İnşallah 5 yıllık eğitim hayatım boyunca o karıyla karşılaşmayız. Ben formları doldururken bir çocuk geldi benimle aynı sebepten. İngilizce öğretmenliğini kazanmış... Senden saklamayayım çok tuhaf hissettim lan. Ben napıyorum dedim çünkü ilk hedefim İngilizce öğretmenliğiydi...
    O işi de halledip çıktık binadan, çıktık ama bitti mi manyak mısın tabi ki bitmedi. oğlum ben nerede kalacağım???
 Kyk' ya gittik, göbekli, suratsız, hayattan bezmiş bir amcaya sorduk başvuru ne zaman belli değil ne zaman sonuçlanacak belli değil. 1000 kişi yedekte dedi, o an dedim zaten 'bırak kızım sana kyk yook'.
 Diyanet vakfı yurdunun görevlisi bayana gittik, oturduk, anlattı. Kadın bir anlattı benim öyle içime sindi ki babamların da aynı şekilde. Fotoğraflarını gösterdi çok hoş bir yer, tatil köyünü yurda çevirmişler.
   Kaybola kaybola  yurdu bulduk bak bu söyleyeceğimle sakın dalga geçme fena yaparım  ama yurdun manzarası mezarlık! Bildiğin karşısında mezarlık var ya, arkası orman. Evet deniz manzarası beklerken mezarlığa bakan bir yurdum hiç olmamıştı :) Manzara kısmını geç yurt çok güzel yakıyo yani. Bir site düşün içindeki apartmanlar yurt. Önce içini gezdik odalara baktık çok ferah, çok samimi bir ortam. Kaydımızı yaptırdık kyk' dan bize ekmek çıkmayacak belli orası.
  O işimiz de bitti ama ben de bittim. Böyle bir gör ki halimi üstümden tır geçti mübarek adım atacak halim yok. Ama var ya dönüş daha çabuk geçti öküz gibi de acıktık zaten tansiyonum nasıl düştüyse dizlerim falan tutmuyor, titriyorum yürürken.
  Yemek yedik sanki yıllardır yemek yememişim gibi :) Kalan yolu da telefonda okey oynayarak geçirdim.
 7 Eylül'de hazırlık için seviye tespit sınavı olacak ve 14 eylülde okul açılıyor.
Ya ben orada kaybolurum, üniversite çok büyük. Kaç km yürüdüm bilmiyorum ama bir yurdum var en azından ona seviniyorum ayrıca çok cici yurdum :) Parası baya acıttı ama yapacak bir şey yok onun için.
  Bugün fotoğrafçıdan bilmem neciye kadar gördüğüm tek güler yüzlü insan yurt için görüştüklerimiz oldu. Geri kalanı al koy kazana, ver odunu lan.
 Düşünüyorum da bir yıl daha oturup İngilizce çalışmayı göze alamadım ne bileyim soğudum da biraz. Belki kaderim Almancadır. İngilizceden sonra bana kapı açacak olan, hayırlısı odur. Yaparım, yapabilirim, yapmak zorundayım, çok çalışacağım. Sonunun İngilizce' deki gibi olmasını istemiyorum. Beni mutlu edecek olan yeni bir dildir. Gerçi biliyorum yine Almancayı 4 yıl gördük ama İngilizce kadar bilmiyorum tabi.
  Allah'ım ne olur oda arkadaşım düzgün çıksın, psikopat çıkmasın.Ay  her şey çözüldü de oda arkadaşı kaldı dimi safım işte saf...
  Gece pencere açmaya korkarım ben ya karşıda mezarlık var puff.
 Ya ben bu işten vaz mı geçsem. Şehir büyük, üniversite büyük... Kaç yıl sonra alışabilirim acaba.
He fotoğraftaki de yurdum oluyor :)
  Böyle bir boşluk hissediyorum içimde, bu yıl lisenin bitmesinin verdiği boşluk, bilmediğim karışık bir yere gidecek olmamın verdiği boşluk nasıl dolacak acaba ...?

29 Ağustos 2015 Cumartesi

MUTLUYUM ULEENN


   İlk defa mutluluktan ağladım, ilk defa bir şeyin sonucuna bakarken üzülmedim hatta gözlerime inanamadım lan :) Hala sanki rüya görüyormuşum da uyanacakmışım gibi geliyor.
  Dün denize gittik yüzüyorum, gülüyorum ama aklım üniversitede. Ara ara da açıklanmış mı diye bakıyordum sonra bir baktım sonuçlar yazıyor. Bu kez kimseye bir şey söylemedim. Niyetim tek başıma bakıp yine olmadıysa kendimi denizde boğmaktı :) Korkarak, merakla girdim ve o yazıyı gördüm: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Almanca Öğretmenliği
   O an eşsiz bir andı... Onca sıkıntıdan, depresyondan sonra yeniden doğmuştum. Sanki bitkisel hayattayım ve son bir umut elektro şok verecekler, olmazsa fişimi çekecekler. O an işte o gerilim, beklenti sonucunda ben yeniden dünyaya gözümü açtım. Suyun altında boğuluyormuşum da kurtulmuşum gibi yeniden nefes aldım. Yani hiç bitkisel hayata girmedim ama öyle anlatılmaz bir şeydi yani. Tabi öğrenince oturup hüngür hüngür ağlamak çok mantıklı olmadı ama insan kendini kontrol edemiyor. Gülüyorum ama böğüre böğüre de ağlıyorum :) Ağlaya ağlaya aldım telefonu elime abim aradı ilk. Ben ağlayınca kazanamadım sandı garibim. Daha sonra herkesi aradım, ulaşamadıklarıma da mesaj attım :) Çok özenmiştim Facebook' a da yazdım. İkinci tercihimdi bir de virgül farkı vardı puan olarak. 2 kişilik boş yer de olunca ümitsiz yazmıştım orayı ve en yakın yerdi. Şaşırdım, mutlu oldum hala şoktayım. Allah'a çok şükür herkese nasip etsin. Bu kadar dar zamana bıraktıkları için de kızgınım sisteme, daha bir sürü iş var. Üniversite kazandım ama mesela yurt yok, alışveriş listesi kafamın içinde dağ oldu. Hı bunların yanında regl hiç çekilmiyor, adam gibi sevinemiyorum bile. Bütün gün yattım bugün ölü gibi.
  İçimden bir ses de diyor ki: Kızım sevinme şaka yapıyorlar sana yok kazanamadın sen unut o işi... Bünyem mutsuzluğa o kadar alışmış ki garipsiyorum bu durumu. Dün gece sokağa çıkıp bağırmamak için kendimi zor tuttum :)  
    Bir yakınım falıma bakmıştı, çok stresli geçecek ama sonunda istediğin olacak demişti. Sürekli buna tutundum bir umut. Beni ayakta tutmuştu ve zafer! Ama niye bu kadar ağrıyor karnım ya acı çekiyorum burada of
  Yalnız en güzeli de o uykuydu işte. Cırtlak sesli kuşumuz bile uyandırmadı beni sabah. Yani çok ötmüş ama ben duymadım, ayların acısını çıkarırcasına uyudum, uyudum, uyudum...
  Kayıt için fotoğraf lazım. Beni en çok kasan da bu. Hayır yani geçiyorsun oraya on milyon tane ışık koyuyorlar, bir de flaş gözlerimi ufacık yapıyor. Verin bize selfie yapalım, tipimizi görüp de çekilelim veya o ışıkları söndürün ama dimi. İlla kafamız kocaman, çirkin çıksın.
   Neyse ya sıkıntım bu olsun üniversiteyi kazandım ulen daha ne olsun ki :) karnım ağrımasa halay bile çekerim :))


25 Ağustos 2015 Salı

4 YILIM

   

   Bu ara üstümde öyle bir şey var ki bilgisayarı açıp yazı yazmaya üşenir oldum. Aklıma çok şey geliyor yazayım diye niyetlenip vazgeçiyorum.
  Ek yerleştirme sonuçlarını büyük bir heyecan ve merakla bekleyerek yaşıyorum 2 gündür. Acaba ne olacak olacak mı bilmem ne derken yaz tatilim harcanıyor.
 Neyse aklıma hep gelen konuyu şu geçen 4 yılımı yazayım bu kez.
Hani filmlerde olan lise ortamı olur ya sınıfta herkesin grubu, çetesi falan olur mutlaka iki grup sürekli laf sokar birbirine onlardan vardı okulumda, sınıfımda. Havalı takım vardır kendileri dışında herkesi kötüler yukarıdan bakar o da vardı işte. Sonra mükemmelliyetçiler vardır notları, yürüyüşü, üstü başı, her şeyi mükemmel olmak zorundadır, her zaman dört dörtlük insanlar olarak gezerler o da boldu. Anlaşmalı gelen eskiden sınıf arkadaşı olanlar vardı ki bence en şanslıları onlar. Kimileri de vardı onlarla konuşmak için kelimelerini iyi seçmen lazım. Her fırsatta her kelimenle dalga geçerler yanlarına gitsen tuhaf tuhaf bakıp susarlar, kesinlikle senin dedikodunu yapıyorlardır. Bir de bizim gibi yurtta kalanlar olur, onlardan' yurt grubu, yurtta kalanlar' diye bahsedilir (bu isimden 4 yıl boyunca nefret ettim) Sanki biz ayrı bir cumhuriyetiz. Tek suçumuz evimizin anasının nikahında olması ve mecburen yurtta kalıyor olmamız. Anlayacağınız her türlü insan vardı. Yakın olduğum kafamın uyuştuğu insan sayısı çok azdı. Lise bitene kadar 2 yurt değiştirdim. Oralarda da ayrı ayrı bir sürü olay yaşadım iyi kötü. Onları da ilerleyen zamanlarda yazayım çok fazlalar...
  Her yıl farklı insanlarla olaylar yaşadım, saf bir insanım ne yapayım. Yeri geldi iftira attılar kötü kız oldum, yeri geldi dedikodumun dibine vurdular. Yani bir insanın başına gelecek en boktan şeylerin hepsini yaşadım. Kimisinde ciğerlerim sökülene dek ağladım ama tecrübe diye teselli ediyorum kendimi. Tabi ki boş yere boş insanlar için ağlamışım sanırım hayatımdaki en salak hatalardan biri bu mıknatıs gibi sorunlu insanları çektim üstüme.
  Sonunda ne mi oldu?  Son yıl daha önceki yurtta aynı odada kaldığımız kızlarla başka yurda geçtik. Son yılım onlarla çok güzel geçti. Genel olarak aile gibiydik hatta ikimiz anne baba ikimiz çocuk olduk. Yaşadığımız şehri daha geniş keşfettik her yeri ezberimde. Bazen yaka silktiğim günler zamanlar oldu ama inanır mısın hepsini özlüyorum. O günler geri gelecek ama saçlarından vazgeç deseler geçerim :) Eski fotoğraflara bakarken hala içim acıyor.
   Kafamıza nereden kazınmışsa çok gülme çok ağlarsın korkuyorum. Bugün gözlerimden yaşlar gelene kadar güldüm. Şimdi pusuya yattım bekliyorum acaba ne zaman ağlayacağım öyle de hasta bir ruhum var işte.
 Lise bana çok şey kaybettirdi ama kazandıklarımın yanında kaybedilenleri düşünmek istemiyorum. Çok sevdiğim insanlar oldu hayatımda kimisi hala var ve ben onlarla çok mutluyum. Canımdan bir parça oldular çok seviyorum... Yani şimdi kötü olayları düşünmek yerine iyileri, mutlu edenleri düşünmek daha mantıklı ama değil mi ?
  O değil gece kuşu oldum ya erken yatmak ne unuttum. Okul varken tavuk gibi uykum gelirdi gerçi o zaman da geç uyur sabahın köründe kalkardım. Uykusuzken dünyanın en huysuz insanı olduğumu söylememe gerek yok sanırım :)
   Ay şu an bile parmaklarım yoruldu sanki daktiloyla yazıyorum. Bu evden çıkınca çok zorlanırım ben bütün gün karpuz gibi yatıyorum her şeyi yatarak yapıyorum lan. Artık o kadar geliştirdim kendimi :) İki adım atsam nefes nefese kalıyorum. İnsanın 18 yaşındayken 88 yaşında hissetmesi de kaderimin bir oyunu sanırım...
Evet azizim, satırlarıma burada son verirken diyorum ki henüz liseyi bitirmeseydiniz ne mutlu size. Her günü son gününüz gibi dolu dolu yaşayın. Sonra benim gibi devamsızlık yaptığınız her gün için kafanızı duvarlara vurursunuz.

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Bir Gün

 



Bu yazımda da bir günümü anlatmaya karar verdim. Manyak mısın tabi ki çok eğlenceli(!) olacak.
    Öğle saatleri benim için sabah saatlerine denk, çünkü ben genel olarak öğlen uyanıyorum. Tabi öğleye kadar on milyon kez uyanıp geri uyuyorum.
   Öncelikle kuşumuz sağ olsun güzel çenesiyle sabahın köründe beni uyandırıyor. Hatta bu sabah baktım saat 7' ye geliyor, kuş da uyuyordu. Bir 'oh' çektim uyuyabileceğim diye. Sanki beni duymuş gibi o çenesini bir açtı beş sokak öteden duyulur yani öyle bir ses. Sanırsın boğazını sıkıyorlar hayvanın, ona söve söve kalkıp yattığım yeri değiştiriyorum. Ara ara uyanarak uyumaya devam ediyorum. Hiçbir zaman uyanır uyanmaz kalkmam zaten çok nadirdir. Önce bir etrafımı incelerim,  sosyal medyada geceden beri kim ne yapmış bakarım.
    Saat 12' ye gelmiş bazen o saatte kalkıyorum bazen de ne yapacağım şimdi kalkıp da diyorum devam ediyorum. Kalkınca bir şey yemek istemiyorum, kahvaltı ne gereksiz bir öğün ya. Ben uyanıyorum ama midem çok sonra uyanıyor. O yüzden de sabah yemeyi gereksiz buluyorum yani. Sonra kahve yapıyorum kendime, evdekiler çoktan içmiş oluyor çünkü. Daha sonra televizyonu açıyorum mutlaka izleyecek bir şeyler buluyorum, kahve falını yollayıp onu bekliyorum. Sıkılıyorum sıkılıyorum sıkılıyorum... İnsanlara sinir oluyorum, onları nasıl öldüreceğimi planlıyorum vazgeçiyorum değmez diye. Kendimi öldürmeyi düşünüyorum ona da cesaret edemiyorum.  Ha buzdolabını açıp içindeki her şeyle bakışıp geri kapatıyorum, zevk meselesi. Tabi evde birileriyle mutlaka tartışıyorum ona üzülüp bazen ağlarım. Ama tek o an için değil, her şey için ağlamayı ihmal etmem. Geçmişi hatalarımı, kötü zamanları düşünüp bir de kendime söverim. Bu ben değilim diyorum sonra yine sıkılıyorum....
    İki üç arkadaşım var doğru düzgün görüştüğüm. Onlarla yazışır dertleşirim, beni rahatlatan bir o var zaten. Bir günün içinde üniversiteyi de düşünmeyi unutmam, olur mu hiç benden bahsediyoruz burada.
    Derken akşam oluyor yemek yiyoruz. Yaz dizileri işte her gün bir tane mutlaka oluyor onları izliyoruz. Kahve, çay içiyoruz. Normal insanların yatma, benim takılma saatim geliyor. İnternet'te gezinirim yine sıkılırım, yatarım uyuyamam düşünmekten.
 Saat 1 olur uykum geliyor ama düşüncelerim beni uyutmuyor. O düşünceler gidip cinayet işliyor beni, başkalarını öldürüyor.
  Saat 2 bugün keşke bunu yapmasaydım, şunu da söyleseydim, hata ettim oluyor...
  Saat 3 yaşadığım günlerin kıymetini bilemedim, beni üzen insanları neden tepeme çıkardım, çok malım.
  Saat 4 zihnimi boşaltıp uyumalıyım, böyle nereye kadar...?
En son saat 4' de bakıyorum sonra da uyumaya çalışıyorum. Bu saatler yatakta dönme turu atarak, onu bunu düşünerek geçiyor ama son 2 gündür yorgun olduğumdan erken uyuyorum. 1:30-2:00 gibi yani o da benim erkenim napayım...
   Bir şeylerin ucundan tutayım şunu yapayım olayı bende olmuyor. Bir kere gücüm yok iki adım bir yere gitsek 10 km yürütmüşler gibi her yanım ağrıyor. Saman çuvalı gibi kendimi atıyorum. Arada çiğ köfte krizim tutuyor tabi yemeden içim rahat etmiyor. Hobilerim arasında annemle, kardeşimle zıtlaşıp tartışmak, yatmak, uyumak, televizyon izlemek, yatmak, arada kitap okumak, uyumak, müzik dinleyip efkarlanmak, yatmak var :) Genelde hepsini yaparken de yatıyorum zaten :):)
   Benim için bir gün, 2 aydır böyle işte. Öyle resim çizmiyorum yani hobi deyince. Tabi beni üzen insanları işkence ederek öldürme yöntemleri üzerine kitap yazacak bir de film çekecek hale geldim düşüne düşüne. Bazen tatile giden eğlenen insanların fotoğraflarını görüp onlara da küfür etmeyi ihmal etmiyorum. Kendime acı çektirmeyi seviyorum, çiğ köfte mesela giriş ayrı acı çıkış ayrı acı :) Dondurma da midemi söküyorlarmış gibi ağrıtıyor karnımı.
    Ama gündüz taş da taşısam kafamı yastığa koyar koymaz uyuyamam, en az 1 saat sürer uykuya dalmam. Geç yatan insanlar daha zeki oluyormuş canım :)
   Benim için bir gün böyle, bu kadar işte. Monotonluk öldürseydi şimdiye kalmazdım ben biliyorsun değil mi?


20 Ağustos 2015 Perşembe

Beni Sevmiyorsun

 

 Bugünlerde evde sürekli 'siz beni sevmiyorsunuz' diye dolaşıyorum. Evdekilere kafayı yedirmek üzereyim ama ne bileyim bazen de öyle hissediyorum. Sanki bana zor katlanıyorlar, istemiyorlar, sevmiyorlar gibi geliyor işte. Daralınca da ağzımdan bu çıkıyor refleks olarak.
    Bugün dedemlerin kedisi geldi kucağıma yattı, hiç çağırmadan kendi yattı. O an baktım, ben okşadıkça gülümsüyor sanki. O kadar çok mutlu oldum ki zaman durdu, etrafımda kimse yok, biz o kediyle birbirimize mutluluk gönderiyoruz. Konuşsa belki bir şey der bozar ortamı, beni üzer ama kedilerin dili yok ki. Bazen bazı insanlar keşke konuşamasa dedirtiyor. Bugün anladım işte zaten hep kedi isterim. Ben hayatımı kedilerle geçirmeliyim. Onun verdiği mutluluğu çiğ köfte vermiyor, ya tamam çok büyük attım. Çiğ köfteyi kıyaslayamam ki hiçbir şeyle :)
    Kedilere 'nankör' derler, insanlar daha nankör be. En azından kediyi sevince o da seni seviyor, sürtünüyor, hırıldıyor falan böyle. Ama gel bir insanı sev, her zaman ne olursa olsun seni sevemeyebiliyor. Asıl insanlar nankör, nankörüz hepimiz. Şu dünyada her insanın bir kere de olsa birinin canını yakmışlığı vardır. Vardır mutlaka birinin bedduasını almıştır, kalp kırmıştır. Kırdığımız kalp de bizi seven birinin kalbidir çünkü sevmediğimiz insana kırılmayız. Düşmanlarımızı dostlarımızdan daha çabuk affederiz yeri gelir de. Kalbimiz kırılır çünkü sevdiğimiz kalbimizdedir.
    En büyük hayalim... Bembeyaz tüyleri, mavi gözleri olan bir kedim olsun, ev arkadaşım... Onunla birlikte yaşayalım, gezelim, oynayalım, eğlenelim, uyuyalım, arada  dertleşelim ( bu tek taraflı olur sanırım ) film izleyelim... Mesela onun için kedilerin fareleri yediği bir film izleyebiliriz :) Tartışmayız, küsmeyiz, kırmayız, huzur içinde yaşarız. Ben bunu istiyorum işte, kendi evimde istediğim gibi yaşayayım. Kedimin bana karışacak hali yok ya :) Ben bugünkü huzuru istiyorum işte kedi kucağımda uyurken hissettiğim huzuru, sevgiyi...
   Farkındayım çok şey istiyorum. Bunlar bir anda olacak şeyler de değil ama hayal kurmak iyi ki bedava, en azından beni mutlu ediyor.
   Beni sevmiyorsun... Ne kadar kolay söylemesi değil mi?  Oysa kimsenin içini bilemeyiz. Ben de diyorum ama davranışlarından onu anlıyorum ne yapayım.
   Kimse kırılmasın diye hep  kendimi harcadığım için mi böyle oldu acaba? Hayatımda sadece kendimi anlamıyorum zaten. Yapmayacağım dediğimi yapıyorum, yapacağım dediğimi yapamıyorum. Ben de ters çalışıyor herhalde bu durum. Belki de her şeyin tersini söylersem başarabilirim. Çok dengesizim ya.
 Sonra gelip kendimi sevemiyorum işte.
    Beni sevmiyorsun... Beni kimse sevmedi zaten...



   

18 Ağustos 2015 Salı

Dedi-Kodu


 
   
    Bazı akrabalarımız vardır hiç hoşlanmayız, ne işe yaradığını bile bilmeyiz hani. Hı işte o insanlar dünyanın öbür ucunda otursun mümkünse kırk yılda bir görüşelim.
    Mesela ben halalarımı hiç sevmem. Çocukken hatayla kazayla, o çocuk aklımla severdim ama büyüdükçe bundan vazgeçtim. Telefon numaraları bile yoktur bende. Bir kere her işine karışıyorlar. O çiçekler neden orada, bunu böyle yapın, şunu buraya koymayın... Klasikler de var tabi, kendimi bildim bileli aynı yerde olan güllere her gelişlerinde laf ederler. Biz öyle seviyoruz zaten geliyorsun bir kaç saat oturup gidiyorsun o güller batıyor mu sana? Onlar gelince kilo verdiysem söylemez ama aldıysam bunu 10 farklı dille, 10 kere anlatma yeteneğine sahip. Ben sevmeye çalıştıkça uzaklaştırıyor kendinden. Rahat davranamam bir kusur bulacak diye. Bir de dedikodu olayları var bir konuyu değiştirip değiştirip nesilden nesile aktarıyorlar, paylaşmayı çok severler. Geldi konuştu, konuştu, konuştu en son giderken ben dedikodu yapmam dedi :) Ay bir gülesim geldi orada var ya anlatamam. Ya bunca saattir ne yaptın sen :) Ama git dedikoduyla ilgili bin nasihat verir sana. Kızdığım dedikodu yapmasından çok yapıp yapıp 'yapmam' demesi, lafının arkasında durmaması. Böyle vicdanları mı rahat ediyor çözemedim. Amca için baba yarısı derler ama hala için? Babayla ucundan kıyısından alakası yok. Ben hala olmak istemiyorum ya.
   Kızıyorum çünkü ben de çok çektim bundan. Lisedeyken hiç söylemediğim şeyleri veya farklı şekilde söylediğim şeyleri çevirip de millete yayan oldu. Ha iftiradan da aldım payımı, ki  hiç ağzımdan çıkmayan bir şeyi bana yıktılar. O zaman öğrendim kimsenin yanında iyi de olsa kötü olsa biriyle ilgili konuşmayacağımı. Kulaktan kulağa oynamak gibi bir şey baştaki cümle evrim geçirip sondakine ulaşır.
   Bu ara misafir de istemiyorum. İlk sordukları soru üniversite oluyor. Ya  halam evde mi olcan dedi. Bende okuyacak kapasiteyi mi göremiyor ne kadın ben cevap vermeden ev kızı yaptı beni. Bir de bilmem kiminki belli olmuş benimki niye belli değilmiş. Ben padişahın kızıyım geç yapacağım tercihimi :) Valla gidip başkasının yanında kazanamamış bile der bu tabi şu an ne olacağı hiç belli değil o da ayrı mesele...
   Nerede çokluk orada bokluk sözüne hak verdim. Babamlar yedi kardeş bunlardan dört tanesi halam birine zor katlanıyorum dört taneler...
Taze anılarımız olmadığı için hep çocukluğumdan dem vuruyor. Ben sessiz kalıyorum ama içi rahat etmiyor, muhabbet açacak konuyu bana getirip laf sokacak. Buraya geliş amacı o, hala değil tansiyon yükseltici.
 Var böyle akrabalarım kimisinin neyim olduğunu bilmiyorum. Elti, görümce ne mesela kimin neyi olur hiç bir fikrim yok :)
Dedikodu sevmiyorsan yapmayacaksın seviyorsan da hakkını vereceksin arkadaş :):) Ama kanımıza işlemiş bu, kadınlar sırf dedikodu yapmak için bir araya geliyor, birbirlerine çağırırken 'kalk hadi dedikodu yapalım' diyor. Ha ben neyim ben de kadınım ama o kadar yapamam herhalde







17 Ağustos 2015 Pazartesi

Alışır Her İnsan, Alışır Zamanla...

 

Sakın psikoloğa gitmeyin ! Ben çok önce gittim bir umut şansımı denedim, çözümün bende olduğunu fark edip bıraktım.
  Şimdi düşünelim... Bir insan  psikolog olmayı neden ister ? Kimisinin hoşuna gider insanları dinlemek, akıl vermek... Ama bir yere kadar, onun da kendi derdi var. Bir de günlük 10 -15 insan gelip derdini anlatır. Farklı farklı insanlar, farklı farklı dertler... Ben de severim insanların dertlerini dinlemeyi ama ruh halim buna hep elverişli olmuyor. Ben de tıkanıyorum o zaman da gelip bana dert yananı tokatlayasım geliyor. Psikolog olursan bu senin mesleğin,  sırf bu yüzden psikologluğu hobim olarak bıraktım ve bence her psikolog başka bir psikoloğa gidiyordur :)


     Gittim, kadın sürekli beni dinliyor, not alıyor, sorular soruyor. Ben duvara da anlatırdım yani, Ağzını açıp, şunu yap bu doğru, demiyor. Daha çok psikolojim bozuldu oraya gidince. Bir de insanlardan saklıyorsun deli damgası yememek adına. İlaç olayına hiç girmiyorum tamamen saçmalık, ateşin altına odun atmak bu düpedüz. İlaç daha kötü hissettirecek, uyutacak bilmem ne. Daha çok sorunlu hissedeceksin ilaç kullanıyorum diye. Mutluluğu o tabletlere sığdıramazlar ya. Bence bu yüzden psikologluk var, insanlar kendinin farkına varsın benim ihtiyacım yok desin. Yani ben de öyle yaptım. Açıkça da söyledim hiçbir faydasını görmüyorum diye... Düşünüyorum da bunu şimdi neden yapamayayım? Tamam şu an 'doldur be meyhaneci'yi dinliyor olabilirim ama isteyince olur yani :)
  İnsanın doktoru kendisi, hastası kendisi, ilacı da kendisi... Kimse tutup beni çekmeyecek ya karanlıktan nereye kadar depresyon? Bu böyle ne kadar sürebilir? Benimki monotonluk. Evdeki en büyük aksiyon merdivenleri çıkmak, diğer odalara girip çıkmak. Bütün gün yatıyorum bazen sağa bazen sola, sonra uyuşuyor :)
   Bu arada bir insanın seni sevmesini istiyorsan sevme onu, köpek çek, tınlama. Sevmesin istiyorsan da onu çok sev. Her türlü ilişkimde bu geçerli kesin tutar yani bir deneyin. Aslında en güzeli yalnızlık. Ona alışınca yalnızım diye bunalmazsın da. bırak olmasın eşin dostun, önüne gelen her uçurumdan at kendini yine kendin kalk ayağa daha güçlü olursun işin sırrı orada. Kimseye bağlanmadan, beklemeden yalnız yaşamayı öğrendiğin gün bir ilerleme kaydedersin. Yalnızlıktan korkmamaya başladığın an, tek başına ayakta durabildiğin an büyürsün. Korkma ölmezsin yalnızlıktan, sadece güçlenirsin. Kendi kendinin en yakın dostu olursun hem küsmezsiniz hiç yalnız da bırakmaz :) O değil de sıkıntıdan kafamda saç kalmadı ha.
   Ve diyorum ki bu su böyle döndürmez değirmeni, akışını değiştirmek lazım ama nasıl ? Bir fikri olan bana da söylesin olur mu. Bunca zaman çok insanı iyileştirdim, yanında oldum ama şu an kendime faydam yok.



15 Ağustos 2015 Cumartesi

Depresyonla Birbirimize Girdik



İnternetten çözdüğüm testlerin hepsi bana ağır bir depresyondasın sinyalleri veriyor. Hepsi birbirine benziyor ancak o bulguların hepsi benim karakterim haline gelmiş, ben çok uzun zamandır depresyondayım. 
   Liseden mezun olduktan sonra 3 ay kesinlikle eve tıkılmayın! Ortamdan, alışkanlıklarından kopunca tamamen kara bir boşluğa düşüyor insan. İnek gibi üniversite sınavlarına çalışıp bir anda boş kalınca amaçsız işlevsiz kalıyorsun. 
    Bu arada iyi şeyler olmuyor değil ama ben sevinemiyorum. Ek yerleştirme için bir şansım çıktı, istediğim yerlerde boş yer varmış. Yarınım belli değil, 1 ay sonra nerede olacağım belli değil. Ev ayaklandı üstüme yürüyor sanki. Kimseyi görmüyorum, ailem dışında ama onlar benden bıktı ben onlardan bıktım farkındayım. Sürekli aynı evdeyiz kaç aydır kaç kez evden çıktığımı sayarım. Onlar da hep birlikte gidilenler. Söyleyince ciddiye alınmıyorum, sıkılıyorum diyorum anlamıyorlar. Bu zamanda insanın en çok ihtiyacı olan şey kendini anlayan biri. Ben duvara konuşuyorum resmen. Yalnızım yapayalnızım hiçbir faydam yok kendime. Yelkensiz gemi gibi yaşıyorum. İki adım atsam yoruluyorum, hiçbir şeye tahammülüm yok. Kafamın içinde sorunlar birbiriyle bindirmece oynuyor. Sadece düşünüyorum çözdüğüm falan da yok. İnsanlar geziyor eğleniyorlar, tatil fotoğrafları her yerde. Ben bugün evdeyim yarın evdeyim yarından sonra da evdeyim.
   Depresyon depresyon depresyon... Çiğ köfte yemiyorum 2 hafta oluyor. Bu benim için en önemli hayat damarı, beni mutlu eden şey... Normalde bir sorun yaşadığımda meyhaneye gider gibi ben de çiğ köfteciye gidiyordum. Hatta bir gün arkadaşım babasından izin almak için aradı ve 'arkadaşımın morali çok bozuk çiğ köfte yemeye gitcez' dedi :) Hiçbir şeyim olmasa çiğ köfte yesem benden mutlusu olmaz diyordum, öyle bir şey benim için siz düşünün. 
Bu beter bir hastalık fiziksel olarak bir halt yok gözükmüyor ama içten içe tükeniyorsun, bitiyorsun, mutlu olamıyorsun. 
  
Yazacak çok şeyim var ama o kadar halsizim, yorgunum, bitiğim ki onları bile yazacak gücüm yok. Uyku düzenim de kalmadı. Korktuğum şey bu hep mi böyle olacak acaba?  Ben nasıl iyileşeceğim? Ben olmasam en azından bi süreliğine başkasının hayatını yaşasam, burada olmasam bir anda bir mucize gelse beni kurtarsa ne bileyim kısacası böyle devam etmese... Bence depresyonun da bir yaşı olmalı ben daha 18 yaşındayım ulen. Gencim daha yaşayacak çok şeyim olması gerekmiyor mu, ben yarın ölecek gibi yaşıyorum. Sabahları uyanmak istemiyorum, yemek istemiyorum, yaşamak istemiyorum, sürekli ağlamak istiyorum. Hatta benim için kuşlar uçuyor tavuklar neden uçamıyor bile bir ağlama sebebi. Bu işin tek iyi yanı kilo olayı. İşte diyetsiz kilo veriyorsun ama kilolarımla mutlu olmayı tercih ederdim. Bir de sanki ben ölsem tüm insanlık memnun olacakmış gibi bir his var içimde öyle fazlalığım. 
   Hep duamdır Allah sonumu hayır etsin çünkü öyle bir alamete bindim ki sonum kesin kıyamet... 

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Batsın mı Bu Dünya ?

 


 Bazen doğru olduğunu düşündüğün şeyi yaparsın, yanlış olan seni mutlu etse de doğru olana gidersin...
   Bazı zamanlar oluyor böyle hayvan gibi mutlusundur ama sonu olmayan saçma bir mutluluk bu. İçeride kalbinle beynin savaşa girer, hayat sürekli böyle zaten. Mantıklı olan vardır, bir de istediğin vardır. Otur düşün bakalım ne yapayım diye... Belki de yaşadığımız en büyük ikilem bu. İstemeden de olsa doğrularımız vardır, yanlışlarımız vardır. Savaşın sonucuna göre birini seçersin. Eveeet buradan konuyu tercihlere bağlıyoruz :)
   Yapman gerekeni yapabiliyorsan güçlüsündür ama o kadar mutluluğa aç insanlarız ki, ufacık bir mutluluğun umudun peşinden sürüklenip gidebiliyoruz. Ha yaparken biliyorsun, hatta sonu kötü olunca 'ben nerede yanlış yaptım? '  diye hayıflanıyoruz. Mesela şu an bu işi çözdüğümü görüyorsunuz. Ama gidip yarın aynı şekilde hatalara düşeceğim. Kurallarını bildiğin oyunda bilerek yanmak gibi bir şey bu. Aslında hayatı zor hale getiren insanlar ancak kiminin ağladığı sonuca kimisi gülüyor. Tabi ki hep ortak çıkarlarımız olmayacak ya, bu da dünyanın hiçbir yerde yazmayan saçma kanunlarından sanırım.
   Oysa bu kadar zor olmasaydı mutlu olmak, istediğimiz şeylerin gerçekleşme ihtimali bu kadar düşük olmasaydı, böyle hatalar yapmazdık. Peki şimdi sorun nerede? Yine biz insanlarda, biz yapıyoruz, biz zorlaştırıyoruz, biz çekiyoruz...
  Ne diyeyim karmaşık varlıklarız. Kadını erkeği ayrı değil, hepimiz karışığız. Sadece bir insanı çözmek bir ömür alır, herhalde bu yüzden evleniyorlar :)
    Mesela iki şansımız olsa, yol ayrımına gelince önce birini seçip sonuçlarını görsek beğenmeyince diğerini yaşasak... Farkındayım çok şey istiyorum. Bu dediğim farklı olaylar için oluyor. 'Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer' sözünün özü burada yatıyor. Yani ya mutlu olacaksın, ya haklı olacaksın. Çok zor bir seçim. Dünya böylesine zor işte. Tabi şöyle de düşünebiliriz: mutlu olayım nasıl olsa filmin sonunda herkes ölecek :)
  Kimseye güvenemezsin yani en çok güvendiğim insanlardan biri annemdi, o da bana kerevizi patates diye yedirince ona da güvenim bitti :) Hiç kimsenin içini bilemeyiz, göremeyiz, emin olamayız Şahsen ben kendimden bile emin olamıyorum. Çok dengesiz bir insanım, ne zaman şeytan ne zaman melek olacağımı ben de bilmiyorum. Bu yüzden arkadaşlarıma sabır diliyorum.
   Kuralları daha basit olan bir dünyada yaşamak isterdim. 'Batsın' demeyeceğim bir dünya... Ama benim dengesizliğim her konuda. 1 gün mutluysam 3 gün ağlıyorum hani adalet???
   Uzun lafın kısası sorun çok. Gözlerini kapatıp da yaşayabilirsin. ya da gerçeklerle gözünü açarak... Bu da bir seçim meselesi. Dış dünya değil de en büyük sorun herkesin içinde yatıyor işte. Kalp-beyin savaşı!  Bakalım bu kez hangisi galip gelecek.

10 Ağustos 2015 Pazartesi

BÜYÜK Tercih

 Bugüne kadar hayatımda böyle stres görmedim. Boğuluyorum ama sudan çıkamıyorum, nefes alıyorum ama yaşamıyorum, yemek yemek istemiyorum, beni her şeyden herkesten çok mutlu eden çiğ köfteyi bile canım çekmiyor. Ben ya ben yemekle mutlu olan bir insandım, çikolataya, çiğ köfteye aşıktım. Şimdiyse sadece midem bulanıyor diye yiyorum. Sonuçta boğa burcuyum... Ah annem bir gün daha geç doğursaymış ya neyse...  Merak ediyorum bu böyle nereye kadar gidecek. Ölümü bekler gibi sınav gününü bekle, sınav sonucunu bekle, tercih yap sonucunu bekle, yerleşemeyip boş kontenjanları bekle, haftaya tercih yapıp bir de onun sonucunu bekle, kazanırsam yurt işini bekle bekle bekle... Ya şu anasını sattığım ülkesinde okumak niye bu kadar zor? Soğudum resmen beklemekten kurudum be. Bu gençlere niye azap çektiriyorsunuz daha 18 yaşındayım...
    İsyan ediyorum sisteme ama seve seve de olsa başka türlü de olsa mecbur bekliyorum. Tek istediğim şu evden çıkış biletimi yazacak bir sonuç.
 Bir de şu var tabi içten içe bu kadar fırtına koparken gülebiliyorum ya, o zaman kendime çok sövüyorum lan sen ne hakla gülersin, gülme bak diye kavga ediyorum. Ama biliyorum mutlu olduğum için değil mutsuzluktan ölmek üzere olduğum için gülüyorum. Saçmalıyorum, en saçma şeye saatlerce kahkaha atıyorum. Bir de çok konuşuyorum hatta bazen kendimi tokatlayıp bi sus diyesim geliyor, Sanki her şey anlaşmış gibi üstüme geliyor ama hiçbir şeyi de bu kadar çok merak etmemiştim. Bakalım ne olacak, hayatımda yapabileceğim en büyük tercihlerden biri beni bekliyor.
    Büyük tercih deyince evlilik de var değil mi ? Ama ben hiç ona bulaşmayı düşünmüyorum son derece feminist bir insanımdır ve evliliğe karşıyım. Saçma, gereksiz buluyorum. Ben sıkılırım yani o işten, yalnızlık daha iyi değil mi? Hiç sorun yokmuş gibi çocuk falan... Gerek yok böyle şeylere of bakma halime, şu an her şeye isyan edecek karşı çıkacak moddayım. Zaten birazdan bağıra bağıra 'batsın bu dünya' yı söyleyebilirim.
     İyi bir şeyler olsun istiyorum artık. Gerçekten gülmek ne demekmiş hatırlayayım, ben de mutlu olayım benim neyim eksik diğer insanlardan?  Keşke zamanı ileri alabilsek ben de akıbetimi görsem... Böyle her an ne olacağım belli değil. Rüzgar nereye eserse oraya savrulacağım.

6 Ağustos 2015 Perşembe

SEVERSEN SEVİLMEZSİN



 Belki yine kimse görmeyecek okumayacak ama kararlıyım inatçıyım yazmaya devam edeceğim. Yazacağım çünkü yazmazsam daha kötü olacağımın farkındayım.
 Dünyada yaşadıkça öğrenilen bir kural var: Bir şeyi çok istersen olmaz vazgeçince sana gelir yani böyle bir gerçek varken 'çok istersen olur' u kim söylemiş ? Şahsen neyi çok istediysem sonunda olmadı diye ağladım ama istemeden de iyi şeyler olmuyor değil.
  Bir insanı çok seversem ya o beni sevmez ya da daha az sever. Onu geçtim hiçbir ilişkimde az seven taraf olamadım. Aksine hep sevgiden boğan kişi oldum, fazla boğuyorum ki hep kaybettim. Hatta bir dostum açıkça söyledi 'sen beni çok seviyorsun ben bu kadar sevilmeye gelemem' diye. Sonra da çekti gitti.
 Küçük şeyler oluyor, mesela ben içimde büyütüyorum, alınıyorum, kızıyorum ama karşı tarafın haberi bile yok. Bazen küsüyorum, yine haberi olmadan barışıyorum Evet ince düşünceliyim, çok didikliyorum, uğraşıyorum ama kalbimin olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor. Çünkü ben bilerek kalp kırmıyorum, insanları üzmüyorum. Karşımdaki sakın ha kırılmasın ben onun yerine paramparça olayım. O ağlamasın ben onun yerine de ağlarım... Bu yaklaşımım çok ciddiye alınmış olsa gerek hep ben ağladım, ben harap oldum. Karşımdaki tınlamadı bile. Hala aynı hayat devam ediyor ve ben beni sevdiğini söyleyen insanlarla yaşıyorum. Bol gönüllüyümdür bana  seni seviyorum diyenlere 'seni çok seviyorum' derim, bunu da benim saflığım olarak kayıt altına alayım.
 sevdiğin kişi illa senin olmuyor bazen hiç sana ait olmayanı seviyorsun şartlar deriz hayat deriz kader deriz ama yine severiz ha tüm bunlar yaşanıyorken seversen sevilirsin istersen olur dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur diyorlar safım da çocuk değilim bunların olmadığı bir gerçek acı bir gerçek
 Düşünüyorum da neyi istediysem olmadı sevdiğim şeyler kişiler... Çoğu yok! En sevdiğim oyuncağım kayboldu, en sevdiğim yemek çiğ köfte acı diye mideme dokunuyor, en yakın arkadaşım psikopat çıktı, en sevdiğim kıyafetim artık denk gelmiyor... Bu gibi şeyler işte. Bir de gidip insanları seviyoruz ölüm diye bir gerçek yokmuş gibi, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Sanki kimse ölmeyecek hayat fani sahte geçici ama hepimiz birer çivi çakmaya niyetli gibi davranıyoruz farkında olmadan.
 Dünya değil de... Venüs'te yaşasam ya da Jüpiter dünya olmasın yani zira aradığım mutluluğu, sevgiyi dünyada bulamadım ben. Bu dünya gibi sevgiler de sahteleşti gelip geçmeye başladı.
 Ben ilerde yaşlanmış, hala bekar ve bütün evi kedilerle dolu olan bir kadın olacağım. Neden?  Kimseye güvenmediğim, beni çok seven bir adam bulamayacağım için. Bak yukarıdaki kadına, bütün evi kedi, her şeyi kedileri olmuş. Ne yapayım çiğ köfteyi seviyorum o ölmüyor, sadece yedikçe mutlu ediyor. Kedileri seviyorum sevince o da sevgi gösteriyor falan... Peki insan?  Ya ölecek ya bitecek. Ben hangi akılla kalkıp bir insanı seveyim...

4 Ağustos 2015 Salı

İLK DEFA

O nasıl blog ismi deyip merak eden ve bu satırları okuyan herkese merhaba :) Ben, hayattan ümidini kesmiş ama yine de belki bir şeyler düzelir diye rastgele yaşayan bir insanım. Çiğ köfteyi hastalık derecesinde kendimden çok sevdiğim için ismim bu oldu. Yani hayatta mutlaka nefes alan şeyler sevilecek diye bir kural yok değil mi ?
Bu ilk yazı işi kastı beni 2 gündür ne yazsam diye düşünüyorum yazıp yazıp siliyorum sonunda bu şerefe erişebildim :) Araştırmadığım yer kalmadı tabi ki her yerde benzer konular var, ben de ortaya karışık bir şekilde cesaretimi toplayıp yazmaya karar verdim. Şu an bunu benden başka okuyan olmadığı için biraz garipsiyorum yine kendime yazıyormuşum gibi geliyor ve bana kalsa direk konuya girerdim aslında. Gün geçtikçe yazacak konu artmakta ama sırayla gidelim önce kimin yazısını okuyorsunuz öğrenin :)
 Üniversiteye gitmek için ilk yerleştirmede kafasını sokacak bir yer bulamayan kimlik yaşı 18 ama hissettiği yaşı kesinlikle 18 olmayan ek yerleştirmeyi bekleyen bir garibanım ve biliyor musunuz cidden çok sıkılıyorum hayatımın en berbat yaz tatili. Her günüm birbirinin aynı ve sürekli bir şeylerin olmasını bekliyorum. Sanırım bu da hayatı ciddiye almam gereken yerde saldığım, takmamam gereken yerde çok taktığım için oluyor.
Bu benim sanal alemde ilk yazım. Daha önceden deneyimim var ama bir yerde yayınlamadım, eş dostun okudukları hariç tabi. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Bazen yazdıklarımı atıp yakıyorum ancak kalemi kağıdı elime almak başka bir dünya benim için. Uzaklaşıyorum rahatlıyorum... Dünya dışında bir gezegene ışınlanıyorum sanki. Bulduğum her yere yazıyorum, sonunda işi bilgisayara kadar getirdim :) Yazarken bana seslenseler duymam ve o an aklıma geleni ara vermeden yazarım. Kafamdakileri kağıda dökerim, bu da beni rahatlatan sayılı şeylerden biri çünkü sürekli gerçek hayatta yaşamak gerçekleri görmek çekilecek gibi değil ;)
 Burada gerçekten yaşadıklarımı, acı tatlı tecrübeleri, insan ilişkilerini, insanların ve hayatın bizden alıp verdiklerini, kimseye söylemediklerimi, düşüncelerimi, öğrenebileceğimiz şeyleri, öğrendiklerimizin sonuçlarını, içimde kalıp da anlatamadıklarımı, yaptığımız hataları, bile bile yaptığımız hataları, pişmanlıkları, aşkı, dostluğu, düşmanlığı ve hayatta yaşadığımız yaşayacağımız şeyleri yazacağım. Belki okuyana bir şeyler katarım belki de ben bu hatayı yapmayayım diye düşündürebilirim. Çünkü ben yaşamadan önce çok isterdim böyle bir fırsat olmasını yani umarım bu blog şu hayatta bir şeyler yapabildiğimi gösterir hepimize.
 Görüş bildirmek isteyenleri yoruma ya da maile bekliyorum ki burada tek başıma olmadığımı hissedeyim yani :) Tamam blog benim ama yazacağım şeyleri hepimiz yaşadık yaşayacağız sonuçta.
Neyse bu ilk blog ilk yazı gerginliğini atlattığıma göre bir sonraki yazımda en azından bir nefes görmek istiyorum :)