Mutluyken hızlı, üzgünken yavaş geçer zaman. Mutsuzken bir an önce geçsin bitsin istersin, uzar da uzar ama mutlu olunca tutmaya çalışıp yakalayamazsın. O zaman bulutlarda olunca oradaki zaman kavramı buradakinden farklı oluyor sanırım :)
Sana yaşadığım yeri anlatayım mı kısaca? Kısa diyorum çünkü uzunca anlatılacak pek de bir şey yok. Basit bir planı ve belirgin özellikleri var. Esnafı bile öğrencileri düşünerek her şeyi kazık yapmış, sömürüyorlar bizi ve işte yağmur başladı. Bugün bütün gün gece gündüzü bir yaşadık yani. Güneş bulutların arkasından çıkmadı arada çiseledi yağmur bi harıl harıl yağdı bi durdu böyle dengesiz garip bir havası var anlayacağın. Sokakta yürürken gördüğün insanların neredeyse hepsi öğrenci. Yalnız şehir içi otobüsleri konusunda cidden gözlerim açık kalıyor. Durağın önünden geçmek için kalabalığı yardım resmen. Yürüyüş mü var ne bok varsa kaldırımı, kaldırımın önünü kaplıyorlar. Şehir içi demek iç içe insanlar demek. Ya cama yapışıyorlar ama şoför inatla yolcu alıyor. Bekleyeceksin orada birileriyle göt göte binmek için. Zaten kaza kısmına hiç girmiyorum oturanların iki katı, ayakta insan olduğu için ön camdan hepsi uçar. O yüzden yağmur da olsa çamur da olsa tercihim yürümekten yana. Hem biliyor musun zayıfladım galiba. Buna da galiba diyorum çünkü zayıflamak benim için büyük ve imkansız bir hadise. Normalde yerim çok yerim ama burada iştahım kapandı. Bazen sırf ilaç içeceğim diye, bazen de karnım gurulduyor diye yemek yiyorum. Hayır bana kalsa ağzım hiç boşta kalmasın ama iştahım bir yerime kaçmış.
Sinir olduğum hocalarla kanka olduk. Sınıfta sürekli iletişim halindeyiz. Hayır ben de alıştım önceden 'ay yine bana soracak konuşturacak' derken şimdi beni kaldırsın diye bekliyorum. Muhabbet ediyoruz, şakalaşıyoruz falan ders daha eğlenceli geçiyor. Bakma ben de sonradan açılıyorum, sesim çıkmaya başlıyor zaman geçtikçe rayına oturuyor yani. 1 ay önce buraya alışacağımı düşünemezken şimdi eve gidesim gelmiyor. Gerçi dışarıda yaşamaya alıştım ben. İlk defa üniversitede dışarı çıkanlar hala ağlıyor evim diye diye ben sanki 40 yıldır burada gibi oldum şimdiden.
Şu son 1 hafta çok hızlı geçti. Öyle ki buraya bile yazamadım ya yorgunluktan ya yoğunluktan ama belki önceki kadar derdim kalmadı veya umursamıyorumdur. Hepsini geçtim bilgisayar açmaya üşeniyorum :) Şu 1 haftada ilk sınavımızı olduk, Almanca kelime artı dil bilgisinden. İlk notum 88 :) O kadar kastım strese girdim ilk olduğu için şükür ki açılışı iyi bir puanla yaptım. Haftaya da yazılı anlatım sınavı var. Türkçe düşünürsek bak buraya pat pat yazıyorum ama Almanca nasıl olacak bilemiyorum.
Burası çok kazık ya bildiğin kazık yani ama her şey öyle. İlla o kazığı götümüze sokacaklar işte.
Ya geçen hafta regl denen lanet geldi buldu beni hem de önümde daha kocaman 2 hafta beklerken. Hani geç olsa sıkıntı değil hiç gelmesin hatta ama 1 ayda 2 kez çekilecek dert mi bu... Bir de çaresi yok, ota boka çözüm bulurlar geliştirirler ama şu ağrının bir ilacı yok işte. Hadi ağrı kesici aldın diyelim ama psikolojik olarak onun bir çözümü yok. Ben de her gelişinde ağlıyorum gelecek oldu artık. Ben erkek olmak istiyorum diye böğürüyorum. Lan benim erkek olduğumu düşünsene :) Yok hayal gücümün sınırlarını fazla zorlamayayım :):) Allah bilerek beni böyle yaratmış bence.
Geçen karşıdaki mezarlığa girdik o günden beri devamlı kabus görüyorum. Gecenin bir yarısı uyanıp duruyorum korkuyorum haliyle. Zaten ödü götünde yaşayan bir insanım.
Şu ekim de bizim aile için lanetli yani ne varsa ekimde olmuş. Babamın anne babası, kuzenim, annemin amcası bu ayda ölmüş. O yüzden geçsin gitsin de kurtulalım, ne ekimmiş ya...